ETİK HABER ARŞİVİ

      

“HER ŞEYE RAĞMEN ETİK” DUR DURAK BİLMİYOR…

Her Şeye Rağmen Etik konferansı İzmir Makina Mühendisleri Odasındaki “Salı toplantıları” çerçevesinde Tepekule Kültür ve Sanat Merkezinde 10 Mayıs 2011 tarihinde gerçekleşti. Sunumu yapan Doç. Dr. Çağatay Üstün yorumlarını şöyle paylaştı: “Mayıs ayında bir hayli yüklü bir programın bizi beklediğini belirtmiştik. Yolumuz bu kez İzmir Makina Mühendisleri Odasından geçti. Toplantımızda aktarmak istediklerimizi belli bir düzen dahilinde sunduğumuz kanısındayım. Artık toplumun temel talepleri arasında etik duyarlılık olduğunu sevinerek gözlemliyorum. Bu konuda sağlanan destek için herkese teşekkür ederim. Ancak zihinlerin karışık olduğunu belirtmeden de geçmeyeceğim. Kimilerine göre böyle gelmiş böyle gider mantığı hakim. Bunun yanlışlığını ortaya koymaya çalışıyoruz. Böyle gelmiş ama böyle gitmemeli demeli. Bir yerden başlanmalı ve etik anlamda ortaya çıkmamış bulunan değişim gerçekleşmeli. Katılımcıların dikkatli ve düşünce fırtınası yaratacak talep ve önerileri önemliydi. Bu konferanslarda yaşanan bu tip yaklaşımları aslında çok daha fazla önemsemek durumundayız. Çünkü etik ve ahlaki kavramlar zihinlerdeki yerini bulurken kimi zaman belli soruların da ortaya çıkmasına neden oluyor. Sonuçta etik ve ahlak kimsenin hükmünde ve tekelinde olan konular değil. Toplumun, bireylerin paylaşması gereken ve yeni düşünce, fikir akımları ortaya konması mutlaka şart. Ancak bunu yaparken evrensel etik doğruların yerini bugün için üzerinde fazla düşünülmemiş, gelir geçer etik doğrular almamalı. Katılımcılara ayrıca teşekkür etmek isterim. Doğru yolda olunduğuna eminim. Ne şekilde olursa olsun, her şeye rağmen etik diyebilmek için oluşturmaya çalıştırdığımız bu fırsatı değerlendirdiğimiz sürece önümüz daha ışıklı olacaktır. 11.05.2011

"Her Şeye Rağmen Etik" Projesinin yeni Konferansı izmir Bornova Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesinde 13 Mayıs 2011 tarihinde gerçekleşecektir. izmir Kent Rehberi olarak etik bir duyarlılık ve bilinç oluşturulmak için çıkılan bu yolda çaba gösteren Doç. Dr. Çağatay Üstün'e başarı dileklerimizi tekrar ediyor, bu konuda artmaya başlayan ilgi ve övgülerin daha da artmasını bekliyoruz.
  

"Her Şeye Rağmen Etik" projesi kapsamında etik bir duyarlılık ve bilinç oluşturmayı hedefleyen Doç. Dr. Çağatay ÜSTÜN 16 Mayıs 2011 tarihinde Adnan Menderes Üniversitesi Aydın Sağlık Yüksekokulu'nun davetlisi

olarak bir konferans verecektir.

 

İZMİR İL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜNDE HASTA HAKLARI VE HER ŞEYE RAĞMEN ETİK

İzmir İl Sağlık Müdürlüğü Hasta Hakları Birimi İl Koordinatörlüğü tarafından düzenlenen bilgilendirme toplantısının öğleye kadar olan bölümünde davetli olan Doç. Dr. Çağatay Üstün konuşmacı olarak katıldı. Doç. Dr. Üstün, Hasta Hakları ve Etik ile Her Şeye Rağmen Etik konuları hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Doç. Dr. Üstün’ün toplantı sonrası tespitleri şöyle: “İzmir ilindeki sağlık kuruluşlarındaki hasta hakları birimi sorumlularının bir araya geldiği güzel bir toplantıydı. Koordinatör sayın Dr. Hüseyin Çetinalp ve yardımcısı sayın Sibel Yıldız’a organizasyonun düzeninden ötürü ayrıca teşekkür etmek isterim. Hasta hakkı kavramının ülkemizdeki boyutlarına değinmeye çalıştım. Katkım olan kısım bu konunun suiistimallere açık olan bölümleriyle ilgiliydi. Ayrıca hasta hakları kadar tıbbi personelin de hakları olduğu vurgulanmalı ve bu konuda da birimler oluşturulmalı, hatta yazılı metinler hazırlanmalıdır.  Ülkemizde hastaların haklarını doğru algıladıklarını ve bunun yerinde değerlendirildiğini pek zannetmiyorum. Hak denildiği zaman sınırsızlık gibi algılanıyor. Bu anlamda Hasta Hakları Yönetmeliğimizin varlığı esasında bir tür kazanç, ancak bu kazancın yanlış yönlere çekilmemesi gerekiyor. Birim sorumlularının karşılaştığı sorunları bizzat dinleme fırsatı buldum. Katıldığımız nokta, hastanın bir tür müşteri kimliği olmamalıdır. Olumlu sağlık politikaları üretilirken buna da dikkat edilmelidir. Özellikle son zamanlarda gündeme gelen Hasta Hakları Yönetmeliğinde yapması düşünülen bazı değişiklikler hakkındaki akademik etik görüşümü de ifade etme fırsatı buldum.  Çünkü yapması düşünülen değişimlerde onam teriminin yerinin onay ile değiştirilmesi, hastanın bilgilendirilme sorumluluklarına ilişkin yoğun çaba gerektiren ancak hekimin günlük mesaisini aşmasına neden olabilecek bazı maddelerin varlığına dikkatleri çekmek istedim. Yönetmeliğin değiştirilmeden önce mutlaka ülkemizdeki Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dallarından görüş istenmesini önerdim.

Biz bu konudaki görüşümüzü daha önce Sağlık Bakanlığına iletmiştik. Ancak ellerine ulaşıp ulaşmadığını bilemiyorum. Bunun yanı sıra yine sağlık kurumlarında Hastane Etik Kurulu şeklindeki yapılanmaların oluşturulmasının önemine de değinildi. Toplantının ikinci bölümünde ise, Her Şeye Rağmen Etik projesinin sunumu gerçekleştirildi. Bu konudaki merak, duyarlılık ve ilgi beni çok mutlu etti. Artık proje yürümeye ve adımlarını atmaya başlayıp koşmaya hazırlanmaya başladı. Bunda herkesin payı var. Bugüne kadar ilk çağrıya cevap veren ve bugün yine çağrılarımızı dinleyen ve cevap ile dönen herkes bizim gönüllümüz ve etik yol arkadaşımızdır. Etiğin sahaya inmesi gerektiğini ve toplumda bu aşamada duyarlılık ve bilinç oluşturulmasını sıklıkla vurguluyoruz. Zaman gelecek, inanıyorum ki bu yapmak istediklerimiz doğru anlaşılacak ve herkes bu konudaki çabalar için talepte bulunur hale gelecektir. Etiğin ve ahlakın dahil olmadığı hiçbir alan yoktur. Yaşama amacımızı belirlememize yardımcı olan ve bize yol gösterme gibi bir amaçtan yola çıkan etik biliminin varlığı insanlığın önündeki en önemli kazanımdır. Bir şeyler yapmalı dediğim bir sırada ortaya çıkan bu proje o kadar güzel bir anlam kazanıyor ki, mutlu olmamak mümkün değil. Katılımcıların yeni toplantı talepleri yapmaları yolunda istemleri bulunduğunu fark ettim. Vakit ölçüsünde bunların hepsi değerlendirilecektir. Ayrıca sağlık personelinin ya da hasta hakları birimlerinin bizlerle temasta olmaları gerektiğini ve onlara her türlü bilimsel ve akademik desteğin sağlanmaya çalışılacağını belirttim. İyi niyetin olduğu ve insanın kendi vicdanını huzursuz hissetmediği her yapılanmada etiğin de bir yeri vardır. Her şeye rağmen, yeniden ve yine etik…”09.05.2011

-------------------------------------------------------------------------------------------------- 

EGE TIP' TA GENÇ HEKİM ADAYLARINDAN “HER ŞEYE RAĞMEN ETİK” VURGUSU…

Her Şeye Rağmen Etik projesinin Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi konferansı 6. sınıf öğrencilerine yönelik olarak 6 Mayıs 2011 tarihinde gerçekleşti. Proje sorumlusu Doç. Dr. Çağatay Üstün konferans ile ilgili izlenimlerini İzmir Kent Rehberine aktardı: “Nihayet Ege Üniversitesi Tıp Fakültesindeki konferansımızı gerçekleştirdik. Ege Tıp’a gelmeyecek misiniz diye sıklıkla soruluyordu. Bu kez konuklarımız 6. sınıf öğrencilerimizdi. Bu anlamda mesleki yaşamlarına yaklaşık 1 ay kadar sonra atılacak olan bu genç tıbbiyelilere seslenmek ayrı bir onurdu. Bu toplantının düzenlenebilmesi için Dekan Yardımcımız sayın Prof. Dr. Münevver Erdinç ve 6. sınıf koordinatörü sayın Prof. Dr. Ferda Özkınay’ın büyük destekleri olmuştur. Kendilerine teşekkür ederim. Toplantıda aktardığımız bilgilere karşı duyarlı ve ilgili bir kitlenin varlığı elbette ki mutluluk vericiydi. Bir umutsuzluk ve ümitsizlik var gibi gözlemlenmesine karşın yine de dinleyicilerimizin her şeye rağmen etik vurgusunu paylaşmaları o kadar güzeldi ki… Anlaşıldığı kadarıyla aslında etiğin ilkesel ve ahlakın davranışsal anlamda toplumun içerisinde hakim olmasını herkes istiyor ve bekliyor ama sistem diye ifade edilen bir yapının varlığının buna engel olmaya çalıştığı söyleniyor. Bunun da zaman içinde değişime uğrayacağını ve sistemin etiksel ve ahlaksal bir yapıya dönüşeceğini belirtmekte fayda vardır. Hiçbir şey aynı kalmamaktadır. Her şey bir değişim ve oluşum halindedir. Felsefe ve etik bu değişimlerin an merkezini oluşturmaktadır. İnsan düşüncesi ve aydınlanması bunu gerektirmektedir. Bundan sonrasında artık ülkemizin etik ilkeleriyle tüm dünyaya örnek olmaya başladığı bir dönemin oluşmasını sağlamak zorundayız. Ülke olarak bunu başarabileceğimize inanıyorum.

Fotoğraf: Doç.Dr.Çağatay ÜSTÜN ile 6. sınıf öğrenciler birlikte  

Her şeye rağmen etik artık herkesin projesi olma yolundadır ve burada paylaştıklarımızın herkesin içsel dünyasına olumlu katkılar sağlayacağına inanıyorum. Toplantı sonunda gelen sorulardan ilgi düzeyinin yüksekliğini algılamak zaten mümkündü. Dileğim tıp fakültesindeki diğer sınıflarla da bir araya gelebilmektir. Belki bunu da gerçekleştirebiliriz. Yolumuz uzun, ama durmak yok!”

-------------------------------------------------------------------------------------------------- 

 

PEDİATRİ’DE ETİK SORUNLAR DERSİNE İLGİ BÜYÜKTÜ

9 Eylül Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’nun 3. sınıf öğrencilerine yönelik “Pediatri’de Etik Sorunlar ve Çözüm Önerileri” dersini Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Candan Öztürk’ün davet üzerine gerçekleştiren Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Çağatay Üstün İzmir Kent Rehberine yaptığı açıklamada derse ilginin büyük olduğunu ve öğrencilerin mesleki etik duyarlılık içinde bulunduğunu mutlulukla fark ettiğini belirtti. Doç. Dr. Üstün’ün açıklamaları şöyle:

“Öncelikle hemşirelik bölümünde bir anabilim dalı başkanının böylesine güzel bir nezaket göstermesi ve etik konulara bakış açısının genişletilmesine olanak tanımak adına ders vermek üzere beni davet etmiş bulunması gerçekten önemlidir. Bunun anlamı, her zaman bahsettiğim gibi giderek artmaya başlayacak diye duyurduğum etik farkındalık ve bilinç ile ilişkilidir. Demek ki doğru yoldayız. Bu davet sırasında Candan hocamızla aynı birimde çalışan Yrd. Doç. Dr. Murat Bektaş’a da teşekkür ediyorum. Derste tıbbın etik açıdan en fazla sıkıntı yaratan alanlarından birisi olan pediatri’de yaşanan etik açmazların çözümüne ilişkin bazı öneriler sundum. Çocuk hastalar diğer yetişkin hasta gruplarından ayrı değerlendirilmesi gereken, savunmasız, incitilebilir, kolaylıkla suiistimale uğrayabilir durumdadırlar. Özellikle tıbbi araştırmalara deneysel amaçlarla konu edilmeleri riski olabilir ama bunun etik ve hukuki açıdan mümkünü yoktur. Çocuk hastalar konusunda tıbbi ekibin göstermesi gereken anlayış ve etik duyarlılık için kendi fikrime göre bu ekibin en önemli üyelerinden birisi hemşiredir. Tıbbi ekibin iç düzeni ve işleyişinin sağlanmasında, gerekirse yönlendirilmesinde hemşire meslektaşlarımıza büyük görevler düşüyor. Çocuk hastalar zorunlu olmadıkça hastanede yatırılmaması gereken gruplardır. Eğer ayaktan tedavileri olabiliyor ya da gündüz kliniklerinden yararlanabiliyorlarsa burada tedavi olmalılar. Çünkü çocuk hastalar bu konuda sorunludur ve hemen iyileşmek, evlerine geri dönmek istemektedirler. Bu doğal ruhsal durum içinde olmaları nedeniyle sağlık kurumunda kimi zaman teşhis ve tedavi sürecinde sıkıntı yaratabilirler. Çocuk hastanelerinde görev alacak tüm personelin belli bir anlayış içinde olma, empati yapabilme, etik kararlar alabilme becerisi bulunmalıdır. Aynı konunun hekim meslektaşlarımız için de fazlasıyla gerektiğini hatırlatmak isterim. Özellikle 18 yaşına kadar olan süreçte çocuk hastaların yasal koruyucuları kendi anne-babaları ya da vasileridir. Teşhis ve tedavi protokollerinin uygulanma sürecinde bilgilendirilmiş onam diye tıpta ifade ettiğimiz “rıza” olgusunun öncelikle onlardan alınması gerekmektedir. Ancak çocuğun yaşına, algılama düzeyine ve sosyal, entelektüel kapasitesinin uygunluğuna göre en azından onun da bu konuda “onayının” alınması etik açıdan en uygunudur. Çocukların hastanede bulundukları sürece yetişkin bireylere tanınmış aynı sağlık haklarından yararlanmaları, ancak farklı olarak anne-babasından birisinin sürekli kendisine refakat etmesi, bu yapılırken refakat eden velisi için kalma sırasında ek bir maddi yükün oluşturulmaması gerektiği dünya’da kabul edilmiş bildirgelerden anlaşılmaktadır. Kısaca özetini sunmaya çalıştığım çocuklarda etik sorunlar hakkındaki sunumu hemşirelik öğrencilerimiz ilgiyle izlediler. Sonunda sorulan sorular belli bir düzeyin üstündeki etik algılayışın içerisinde olduklarını gösteriyordu. Adeta bir tür düşünce fırtınası oluşturduk ve güzel geri bildirimlerle sorularını cevapladık. Tüm hemşirelik öğrencilerimize de teşekkür ediyorum.”03.05.2011

--------------------------------------------------------------------------------------------------

MOTOSİKLETLERİ FARK ETMEK ETİK İLKE OLMALI!

“Her Şeye Rağmen Etik” projesi kapsamında duyarlılıkları harekete geçirme çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Çağatay Üstün bu kez farklı bir konudaki etik ve ahlaki yaklaşımlara dikkati çekerek trafik içinde tüm araçların olduğu gibi motosiklet sürücülerinin de belli hakları olduğunu ve bunun gözetilmesi gerektiğine işaret etti. Dr. Üstün’ün İzmir Kent Rehberine yaptığı açıklamaları şöyle: Trafik olarak algılanan kavram esasında belli bir düzen içinde, belli kurallara göre belirlenmiş araçların güzergahlarında seyir halinde olmalarıdır. Bu araçların nitelikleri ve özellikleri ilgili kanunlar çerçevesince belirlenmiştir. Ancak bir başka konu daha var ki, o da trafik içerisinde tüm sürücülerin birbirlerine karşı tavır ve tutumlarının net ve etik çerçeveye uygun olmasıdır. Bu durum tüm araç sürücüleri için bağlayıcı olmasına karşın özellikle trafikte varken yok sayılan ve kimi zaman mağdur edilen motosiklet sürücüleri konusuna özellikle değinmek istedim. Teknik özellikleri itibariyle iki tekerli bir araç sınıfında olan ve bu kapsamda değerlendirildiğinde dört tekerli araçlara oranla kullanım ve seyir açısından daha özen gösterilmesi gereken bir grup olmasını düşündüğüm motosikletlerin artık ülkemiz trafik koşullarında fark edilmeye başlandığını ancak hâlâ bazı duyarsızlıkların var olduğunu izliyorum. Trafikte yeri ve tanımı belli olan motosikletleri yok saymak, bu araçların sürüş güvenliklerini tehlikeye atmak etik ve ahlaki açıdan kabul görülemez bir yaklaşımdır. Bu araçların esasında çevreye daha az zarar verdiğini ve yakıt atığı saldığını, park etme ve trafikte yer kaplama sorunlarının daha az olduğunu düşündüğümüzde özendirilmesi ve saygı duyulması gereken bir yaklaşımın sergilenmesini savunuyorum. Park ederken, yola çıkarken, yolda seyir halindeyken tüm güvenlik önlemlerini de (kask, mont vb.) almış bir motosiklet sürücüsünün trafikte olması gereken saygıyı hak ettiğini bilmeliyiz. Tabii ki bunların arasında kural tanımayan, aşırı sürat yapan, hatta trafik güvenliğini tehlikeye sokan motosiklet sürücülerinin varlığını da biliyoruz. Bu anlamda onlar da üzerlerine düşen etik sorumluluğu yerine getirmedikleri için  yanlış yapmaktadırlar. Bu anlamda eleştiri sözümüz elbette ki onlara da vardır. Ama yine de esas itibariyle trafikte yok sayılan ve saygısızlığa maruz kalan motosikletliler için birkaç şey daha söylemek gerekiyor sanırım.

Sayın sürücüler! Belli trafik kurallarına göre araçlarınızı kullanırken lütfen motosiklet sürücüleri için şu etik ve ahlaki duyarlılıkları göstermeye devam edelim:

-Motosiklet de bir araç sınıfıdır ve trafikte yeri ve adı vardır. Vergi koşullarını yerine getirmekte olup bu anlamda yasal açıdan uygun araç özelliği söz konusudur. Her ne kadar ülkemizde motosikletleri biraz daha ön planda tutan belli bir kanunlar hazırlanmamış olsa da (Batı’da bunun güzel örnekleri vardır) bizler yine de onların hakları olabileceğini göz ardı edemeyiz.

- İki tekerlekli bu araçların manevra kabiliyetleri üstün olmasına karşın, özellikle denge ve frenleme unsurlarının dört tekerli araçlara göre zayıf kalabileceğini bilmeliyiz. Motosikleti sollarken bir aracın yaratabileceği hava girdabının ve rüzgarının onun dengesini bozabileceğinden hareketle arada mutlaka mesafe bırakmalıyız.

- Çevreye daha az sıvı yakıt atığı salan, küçük yerlere park yapabilme özelliği olan ve trafikte yer kaplama özelliği olmayan bu araçlara karşı duyarlı ve saygılı olmalıyız.

- Gerektiğinde kask takmamış ise bir motosiklet sürücüsünü uyarmalıyız.

-Trafik içinde tehlikeli sürüş yapan motosiklet sürücüleri yine uyarılmalı ve bunun kendi hayatları için önemli olduğunu vurgulamalıyız.

- Özellikle kurye taşımacısı motosikletlilerin tehlike sürüş ve hızlı olmalarının mesleki kaygıdan ve geç kalma yüzünden alabilecekleri olumsuz puandan dolayı olduğunu unutmamalıyız. Bu anlamda kurye firmaları ile ilgili belli bir yasal düzenlemeye gidilmesi gerekmelidir sanırım.

-Seyir halinde motosikletlilerin şerit ihlali yapması durumunda nazik bir selektör veya çok hafif bir korna ile uyarma yapılabilir. Bunun aksi davranışların motosiklet sürücüsünün dikkatinin dağılabileceğini, heyecanlanarak hata yapabileceğini düşünmeliyiz.

- Motosiklet sürücüsü de trafikteki diğer araçlar gibi bir yerlere ulaşmaktadır ve sevdikleri, bekleyenleri vardır. Yapacağımız yanlış bir hareket ile onu yaralayabileceğimizi ya da ölümüne neden olabileceğimizi aklımızdan çıkarmayalım. Belki de o motosikleti kullanan bizim bir yakınımız da olabilirdi. Etik olarak yaşam hakkı en değerli haktır.    

Trafik ile ilgili konularda çalışmalarda bulunan yetkililere de seslenmek istiyorum. Bisiklet ve motosiklet gibi taşıtlara ilişkin belli yasal düzenlemelerin artık yapılması gerekmektedir. Özellikle trafikte geçiş önceliği ve saygı görme başta olmak üzere, ehliyetli grup olan motosikletlilere karşı farkındalık oluşturacak yasal düzenlemelerin bir an önce başlamasını diliyorum.(02.05.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

UMUTSUZLUĞA RAĞMEN ETİĞİN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRABİLMEK…

Doç. Dr. Çağatay Üstün İzmir Kent Rehberimiz için yazdı:

“Her Şeye Rağmen Etik projesinin aktiviteler açısından dopdolu olacağı bir Mayıs dönemi yaşayacağız. Program aşağı yukarı belli olmasına karşın aradaki bazı günler için yeni davetler alınma ihtimali olduğu için hazırlanmış bir liste şeklinde sunup sizlerle şu an için paylaşamıyoruz. “Her Şeye Rağmen Etik” kitabının basım işlemleri tamamlandı ve satış için bandrol aşamasını bekliyor. Çok kısa süre içinde bunun da tamamlanıp okuyucuyla buluşacağı gün yakındır.

Bugün için etiğin önündeki engelleri nasıl kaldırabileceğimizden bahsetmeliyiz. Bunu elbette ki tek bir kişi yapamaz. Hep beraber, inanarak ve isteyerek başarılacaktır. Peki, bu nasıl olacak? Onca çelişki ve karmaşa içinde bunu kim, nasıl sağlayacak? Gün içindeki yüz görünümümüz mutlulukla mutsuzluk arasında gidip gelirken iyimserliği korumayı devam ettirebilecek miyiz? Bir tanıdık yanıma uğramıştı. Kafasında türlü olumsuz düşünceler gezinir bir halde aklının alamadığı sınırlarda gezindiğinden ve insan olmaktan utandığından bahsetti. İş yerinde sorunları varmış. Çekemeyenler yüzünden iş arkadaşı diye tabir ettiği kişilerin haksız tepkilerine hatta kimi zaman psikolojik baskılarına maruz kalıyormuş. Her şeye rağmen etik diyorsun ama benim ortamımda bu imkansız dedi. Söyleyeceklerini söyleyip bir yorum bile dinlemeden gitti. Belli ki üzülmüş ve sıkılmıştı. Bir süre öylece kalakaldım. İnsanlıktan utanmalı mıydı? Maruz kaldıklarımız bu kadar ağır bir bedele sebep olmalı mıydı? Olmuştu işte!... Biraz içselleştirme yaparak empati yapmaya çalıştım. Sonra bir de kendimi göz önüne getirip düşündüm. Tüm yaşadıklarıma rağmen yine de etik diyebilmek niçin benim için zor değildi? Yeni sayfalar açmayı başarmak mı bunu sağlıyordu. Onca tecrübe, onca bilgi birikimi bir anlık kızgınlıkla pişmanlığa mı terk etmeliydi yerini? Hayır, bunu deneyemezdim. Kötü hareket ve kötü söz sahibine aittir, buna maruz kalana değil. Herkesin hatası olabilir. Amaç hatayı görebilmek ve kabul edebilmektir. Hatasını bildiği halde fenalık yapanlardan hayır gelmeyeceğini öğrenmedik mi bu yaşamda? Kötüyü herkes kolaylıkla yapabilir. Oysa amaç zoru başarmak olmalı. Gülümsemeye devam etmeli, iki yüzlü davrananlara rağmen.

İşimiz kolay değil ve yolumuz uzun. Yine de yollarda olmak, bir yerlere daha gidip, doğrudan ve gerçekten yana olan arayışı aktarmak en iyisi. Birileri daha kızgınlık ve kırgınlık içinde beklerken o yaralara da çare olabilmek ve oluşmuş sıkıntıyı paylaşabilmek… Peki, bizleri üzen şeyler karşısında insanlıktan utanabilir miyiz? Belki de olabilir… Kişi yaşadığını bilirmiş. Yaşananlar can yakıcıysa, inciticiyse başka ne söylenebilir? Yine de insanlıktan utanmak yerine insan olmayı öğrenmekten yana fikrim. Yapılanlara bir çizgi çekmiyor ki her şeye rağmen etik demek. Tam aksine karşımızdakine aklının alamayacağı kadar büyük bir ders veriyor. Tabii düşünebilirse ve vicdan sahibiyse.

Etiğin önündeki engellerin kaldırılabilmesinde karşımıza dikilen zorluklardan sadece birisidir bu tip olaylar. Herkes önce kendisinden, kendi çevresinden yapacaklarına başlamalı. Boş zamanlarda burada sizlerle paylaştığımız konuları konuşup tartışabilmeli ve en doğru seçeneğin hangisi olabileceği üzerinde kafa yormalı. Etik tek bir doğruya dayalı bir formül üretmez ki! Akıl ve düşünce gücü ile analiz etme sürecidir aslında etik, sonunda ahlaksal bir eylemle buluşmak adına.

            Şu an için kimse inanamıyor ama bir gün gelecek, ön yargılı, reddetme yönü yanı ağır basan fikirler yumuşamaya başlayacak. İşte, o zaman anlayacağız ki, etiğin önündeki engeller kalkmak üzere. Her şeye rağmen etik diyebilmenin getirisini belki de o andan itibaren daha net fark edeceğiz. İnsan karanlık bir yerdeyken ışığı sadece özler, ama ışığın içinde olabileceğini hayal edemez. Şimdi, hayallerin gerçeğe dönüşmesinin öncesindeyiz. O halde hayal etmeye çok da uzak değiliz…(29.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

“HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİ VE ANLAYIŞ”

2011 yılında Her şeye rağmen etik... diyebilmek adına yola çıkıldığına sıklıkla vurgu yapan Doç. Dr. Çağatay Üstün, sadece etiksel kaygılar için değil sevgi ve anlayış adına da bir şeyler yapılması gerektiği söylüyor. Dr. Üstün’ün İzmir Kent Rehberine yaptığı açıklama şöyle: “Bu yüzyılın sevgiden, saygıdan ve seviyeden noksan sıfatlar içinde bulunduğunu görmek üzücüdür. Duyarlılıkların kaybolduğunu görüyoruz. Işığın aydınlatamadığı bir dünyanın karanlık yüzlerini görmek ne kadar üzücüdür. Duygusuzlaşmayı tercih eden, sevgiyi ve sevmeyi ikinci plana iten, içine sadece mantıklı olmayı ve bu çerçeveden bakmayı tercih etmek için uğraş veren insanlık başarılı olamadığını fark etmek üzeredir. Dünya üzerindeki felaketlere, savaşlara kayıtsız kalırken, ekranlardaki görüntüleri donuk bakışlarla izleyenlerin neler hissettiğini sanıyoruz? Gerçek sevgiyi ve anlayışı bilen, bunu başkalarıyla paylaşabilen insan aranmaktadır günümüzde. Sevginin en önemli özelliği beraberinde anlayışı da barındırmasıdır. Toplum içinde birbirini olduğu gibi kabullenebilen, kötü niyeti iyisiyle değiştirmiş insanların varlığı gerçek yaşamı yüceltmelidir. Ancak bu sayede etik olana ulaşabilme becerimizi geliştirebiliriz. Herkesten birisi olmak, sıradanlaşmak yerine, kendimiz gibi birisi olmayı yeğlemeliyiz. Mutluluk büyük isteklerin, şöhretin, paranın ve ihtişamın ardında gizli değildir. Bunlara sahip olmak isteyenler sırça köşkler hayal etmektedirler. Para hangi değerleri satın alabilir ki! Bunların peşinden sürüklenen insanlık yaşanabilecek dünya anlayışından hızla uzaklaşmaktadır. Afrika’da yıllardır açlık ve sefalet var. Bunca yıl oraya yardımlar yapılmadı mı sanıyoruz? Peki, yapıldıysa niçin Afrika kalkınamadı? Bunlar üzerinde durup düşünülecek sorulardır. Şu an için aç bir çocuğun ölmesi, balina, yunus avlarının sürmesi kimi umurundadır acaba? Dünyanın yöneticileri patron olmak adına insanlığı ve doğal yaşamı felaketin eşiğine getirmişlerdir. Artık ışık görünmelidir ufukta. Bu ışık; etik ilkeler, sevgi ve anlayış ile doğacaktır.

Mutluluğu sağlayan en temel duygu sevgi ve ona yol açan anlayıştır. Hoşgörü diye yıllardır nitelendirilip durulan ancak bir türlü kavuşulamayan duygunun ortaya çıkmakta zorlanmasındaki temel etken de budur. Çünkü sadece hoşgörü ile sevgi ve anlayışa varabilmeniz mümkün değildir. Asıl mayanın sevgi ve anlayışta gizlidir. Sosyoekonomik etkilerin sevgi ve anlayışı yok etmesine, sömürmesine izin vermemek gerekiyor. Bunun için ekonomik konularla ilgilenen yetkililerin ve bürokratların toplumların ekonomik refahını sağlamaya yönelik önlemleri almaları gerekiyor.

Biliyorum ki, bugün için belli ön yargılı düşünce kalıpları yıkılmak ve insanın içindeki katılık artık yumuşamak üzeredir. Bu durumu kozalara benzetiyorum. Binlerce koza çatlamak üzeredir. Bir ya da birkaç  gün yaşayabilen kelebeklerin varlıklarıyla doğayı ve çevreyi ne denli güzelleştirdiğini gördüğümüzde, bundan ders çıkarabilmeli ve onlarca yıl ömrü olan biz insanların niçin bir türlü yaşama değer katmakta geciktiğimizi çözmeye ve bunun üstesinden gelmeye çalışmalıyız.

Etiğin yüceltilmesi için sevgi ve anlayışa da ihtiyacımız var. Bu nedenle ki, her şeye rağmen etik derken, sevgi ve anlayışa da yüreğimizi açmak durumundayız. ”(27.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

ETİĞİ YANLIŞ ALGILAMA DÖNEMİ BİTMELİ

            Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Çağatay Üstün, Her şeye rağmen etik diyebilmek adına bilgilendirme çalışmalarına devam ediyor. Dr. Üstün, İzmir Kent Rehberine konuyla ilgili aktardıkları şöyle: Gündemde tutmak istediğimiz bir konu değil etik. Çünkü her zaman gündemde olmak zorunda. Kimsenin etiği ertelemesi veya ötelemesi gibi bir lüksü yoktur. Günümüz çağı giderek farklı ve sıkıntılı boyutlara doğru sürüklenmektedir. Paylaşma ve anlayışlı olma kapıları kapanmıştır. Şimdi insanlığın önünde duran zihniyet, bizleri perişan edecek yaklaşımlarla doludur. İnsanı insan yapmaktan bahsediyorsak bunun içinde etik ilkelere büyük ihtiyaç vardır. 2011 yılı etik ile dopdolu geçmeli. Bu konuyu zaman içinde anlamsızlaştırmış öğeler temizlenmeli ve insan düşüncesinin önündeki gri bulutlar dağılmalı. Etik ilkelerin varlığı bizleri tedirgin etmemeli. Bugüne kadar bir yanlış yapılmışsa yapılmıştır, bundan sonrasında nelerin yapılabileceği düşünülmeli. Her şeye rağmen etik derken de bunu aktarmak istiyoruz. Düne kadar yalan söylenmiş olabilir, yanlışın peşinden gidilmiş olabilir, sebepsiz yere etik ilkelerle uyumsuz yaklaşımlar sergilenmiş olabilir. Ama artık değişim zamanı gelmiştir. Elbette ki, bunların yapılmış olmasının büyük ve olumsuz sonuçları da ortaya çıkmıştır. Peki, ama bir çıkar yol bulunmayacak mıdır? Telafisi mümkün değil diyerek işin içinden çıkılmaz boyutlara mı sürüklenmeli? Yeni bir başlangıca niçin izin verilmek istenmez? Niçin hatalar süregelsin istenir? Birbirini acımasızca eleştiren, bireysel saygının ötesinde hareketler sergileyen, iyi niyeti görmezlikten gelmeye devam edenler için her şeye rağmen etik diyebilmek elbette ki tedirginlik vericidir.Yenilenmeli ve yeniliğe doğru uzanırken etik ile ilgili bağlantıyı da güçlendirmeli. Yüzyıllar içinde varılmış doğruları yeni yanlışlar ile yer değiştirip yanlışa çevirmemeli. Sadece hukuk ile yönetilen toplumlar olmaktan çok, etik ile beraber hukukun da eşlik edebileceği yeni anlayışlar sergilenmeli. Sonuçta etik bilimi tek bir kişinin, tek bir grubun elinde olan bir alan değildir. İnsanlığın yararına olacak her fikir için olduğu gibi etik ilkeler de bu yarara hizmet edebilmeli. Neyin doğru olduğunu niçin araştırıyoruz? Çünkü en doğru olan üzerinde fikir birliğine varmak istiyoruz.

          Burada yine ele alacağım konu, iyi niyet meselesidir. Niyeti iyi olan bir insanı yapabileceği ya da yaptığı bir yanlıştan dolayı yerden yere vurmayı maharet mi sayacağız, yoksa onun iyi niyetini algılamaya mı çalışacağız? Temel sorun buradadır. Etik ilkeler ve bunların toplumsal yaşamın içine dahil olması konusunda ülkemiz adına bir şeyler yapmak istiyoruz. Türkiye bu konuda da öncü olmalıdır ve olacaktır da… Her Şeye Rağmen Etik projesi bu konuda atılmış önemli adımlardan birisidir. Zaman içinde yavaş yavaş fark edilmeye başlanması da bunun en kuvvetli işaretidir. Buna rağmen, tüm olumlu gelişmelere karşılık yine da hâlâ etik dışı düşüncelerin ve ahlak dışı davranışların devam ettiğini gözlemliyoruz. Bu bir talihsizliktir. Ancak göreceğiz ki, bu kişi ya da kişilerin hükmü kısa süreli olacaktır. Eninde sonunda etik düşünce ve zihniyetler toplumlara hakim olacaktır. Buna inanalım, gerisi gelecektir…(26.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

KADINLARA ŞİDDET ETİK BİR SIKINTI VE BÜYÜK YANLIŞTIR

“Her şeye Rağmen Etik” projesi kapsamında toplumu farklı konularda etik yönden bilgilendirmeye ve bilinç oluşturmaya çalışan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Çağatay Üstün, kadınlara şiddet sahnelerinin yine artmaya başladığına değinerek İzmir Kent Rehberine şu açıklamalarda bulundu:

“Kadına karşı uygulanan şiddet esasında etik bir sıkıntı olmasının yanında önemli insan hakları ihlallerindendir. Cinsiyet ayrımcılığı olarak nitelendirdiğimiz bir anlayışı benimseyen ve kadını ikinci plana iten bir anlayışın sonucudur bu yaklaşım. Belli kültürlerde ve gelenekselleşmiş toplumsal yaşayış tarzlarında daha sık rastlanılan şiddet unsurunun kadına kadar uzanıp tek bir cinsiyeti hedef almasında belli sosyolojik nedenler elbette ki var. Bu sorunun aile içinde başladığını ve çocukların da örnek model şeklinde benimseyerek ileri yaşamlarında bunu uygulamaya geçirdikleri düşünülüyor.

Konuşarak, anlatarak, dinleyerek anlaşamayan insan, şiddet kavramını içinde gizlemektedir. Şiddetin psikobiyolojik, psikososyal, sosyoekonomik faktöler ile dış çevre arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıktığı ifade ediliyor.  Şiddetin her unsurunun yanlış ve çirkin olduğunu vurgulamalıyız. Özellikle kadın olgusu üzerinde yaşanan şiddet anlayışının kabul edilebilecek bir yanı yoktur. Yaşanan sadece fiziksel değil aynı zamanda bezdiri (mobbing) olarak da bildiğimiz psikolojik şiddet konusunun da varlığı dikkat çekicidir. Gerek toplum içinde gerekse de aile içinde yaşanabilen bu olumsuzluğun gelecek kuşaklar ve sağlıklı toplum anlayışı için büyük sakıncaları vardır. Erkek ve kadın arasındaki fiziki ve ruhsal farklılıkları da göz önüne aldığımızda kadına karşı yapılabilecek şiddetin anlamsızlığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zorlamak, aşağılamak, güç göstermek, öfke ve gerginliği gidermek adına yapılan şiddetin kadın için uygulanışının mantığı yoktur. Erkek ve kadın toplum içindeki konumlarına sahip çıkarak beraber ve güçlü bir birliktelik sergilemek durumundadırlar. Doğal ve etik açıdan olması beklenen budur.  Eğer etik ilkeleri ve ahlaki davranışları geliştirmek istiyorsak bu soruna da dikkatleri çekmeliyiz. Belki de burada yeni bir soru sormalıyız: Kadın şiddeti hak eder mi? Kadına yönelik şiddetin gerçek yaşamdaki kadın görüntüsünü ortadan kaldırmaya çalıştığını unutuyoruz. Erkek egemen bir toplum oluşturma arzusunun bizleri ne kadar katı ve kalpsiz yapabileceğini göz ardı ediyoruz. Kadının fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete maruz bırakılmasının toplum dediğimiz ana unsurun içeriğini ne denli zedeleyebileceğini düşünmüyoruz. Kadını zayıf gösteren, dışlayan, kolayca incitilebileceğini vurgulayan bir anlayıştır şiddet uygulamak. Kadına fiziksel, ruhsal, cinsel hasar verebilen bu anlayışın azaltılabilmesi adına konunun uzmanlarının mutlaka olumlu adımlarını sürdürmeleri gerekmektedir. Etik açıdan önerimiz, belli ilkeler ve ahlaki davranış modelleri içinde yaşamamız gerektiğini, geliştirilebilir vicdan ve empati duygusunun bunda önemli kazanımlar sağlayacağını birey ve aileden başlamak üzere toplumun her katmanına anlatmamız ve özellikle de cinsiyet ayrımcılığı yaklaşımlarının etik açısından bir karşılığı bulunmadığını sıklıkla vurgulamamız gerekmektedir. Amacımız kadına hakkı olanı vermek ya da onu bu ayrımcılıktan kurtarmak değildir. Kadın sosyal yaşamın içinde zaten bir birey olarak haklarıyla birlikte vardır. Temel amaç, kadının var olan haklarını elinden almaya çalışan, yok sayan, küçülten ve onu çizgi dışına iten anlayışın ya da anlayışların önüne geçmektir.(25.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

NİSAN  BİTERKEN  SON  BİR  DEĞERLENDİRME

" Her Şeye Rağmen Etik” projesini yürüten Doç. Dr. Çağatay Üstün Nisan biterken Mayıs ayındaki etkinlikler hakkındaki düşüncelerini İzmir Kent Rehberi ile paylaştı.

“Nisan’ın şu son günlerinde Her Şeye Rağmen Etik diyebileceğimiz yeni günlerin içine doğru hızla ilerliyoruz. Bu ay etkinlik takvimimizde azalma olduysa da yine de bilgilendirme açıklamaları ve düşünce paylaşımları açısından verimli günler geçirildiği kanaatindeyim. İnsan aşabileceği kadar uzak diyarlara gidebilir, değiştirebileceği fikirler için yeni fikirler oluşturabilir. Değişimin etkinliği etik bir ilke çerçevesinden ortaya çıkmak üzeredir. İnsanın aydınlanması ve fikirleriyle kendi varlığını bulabilmesi için gerekli şeyleri kaybetmek üzere dünyamız. Durkheim’ın 19. yüzyılda kendi yaşadığı dönemde tekrarladığı gibi; ahlak bir buhran geçiriyor. Az zaman içinde toplumların yapısında derin değişmeler meydana geliyor. İnançlar sarsılmış, geleneğin saltanatı yıkılmıştır. Fert muhakemesi cemiyet muhakemesini aşmıştır…Evet, etiksel ve ahlaksal açmazların büyüdüğü bir 21. yüzyıldır bu. Ama umutsuzluğa gerek yok. İnsanlardaki akıl ve düşünce sistemi bölünmediği ve bütünlük korunduğu sürece tüm endişeler yersizdir. Etik, pek haklı olarak kendi üstün olan yerini korumaya ve bütün bilimlerin, sosyal yaşam alanlarının üzerindeki etkinliğini sürdürmeye çalışıyor.

Ne şekilde olursa olsun, etiğin felsefeden köken alan sonsuz öğreti sistemi ve ilkeselliği adına, her şeyi bir kenara bırakarak, her şeye rağmen etik demek adına yaklaşık 4 ay kadar önce yola çıkıldı. Geriye dönüp bakıldığında bu geçen sürenin amacına uygun olduğunu düşünüyorum. Gidilebilecek her yere uzanılmaya çalışılıyor. Işığın varmadığı bir nokta kalmasın diye bir mücadele veriliyor. Yaşama biçimimiz, seçimlerimiz ve eylemlerimiz için örnek teşkil etmesi gereken şeylerin vurgusu yapılıyor. Proje bu anlamıyla artık proje olmaktan çıkarak, ayrı bir ivme kazandı. Bürokrasinin, eğitimin, iş alanlarının, derneklerin ve ardından toplumun katmanlarında ortaya çıkmaya başlayan değişimleri yavaş yavaş herkes görebilir hale gelecek. Donmuş düşünce sistemlerinin etkisinde kalanlar belli bir farkındalık ve bilinç içinde olacaklar. Diyaloglarda etik ve ahlak kendisine bulmaya çalıştığı yeri artık zorlanmadan oluşturacak. Buna birkaç ay kadar önce inanmayanların bile kimi zaman bana hayret içinde bazı değişimler gözlemlemeye başladıklarını ifade etmeleri doğru olanın ne olduğu göstermiyor mu?

Artık Mayıs ayına doğru ilerliyoruz. Her şeye Rağmen Etik için bu ay dolu dolu geçecek ve sizleri yapılanlar hakkında bilgilendirmeye devam edeceğiz. Bir yönden, Mayıs ayının içinde yer alan 25 Mayıs Etik Günü ve Haftasının da varlığına uygun şekilde bu kadar yoğun yaşanmasının ayrı bir anlamı ve yeri olacaktır hiç şüphesiz. Kimsenin etik adına bir kaygısı olmasın. Niyetin düzgün ve iyi olduğu her yerde etiğin varlığını gösterebilmek daha da kolaydır. O halde önce niyetin varlığını ve içeriğini doğru bir hale getirmeye çalışmalıyız. Zaman içinde tüm dengeler yerli yerine oturduğunda, doğru zaten kendisini fark ettirecektir.”(22.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

ETİK VE HUKUK BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN İKİ TEMEL UNSUR

 Resimdekiler: Prof.Dr. Bahri Öztürk (ortada) ve Doç. Dr. Çağatay Üstün

Yargıtay, İstanbul Kültür Üniversitesi ve yine İstanbul Kültür Üniversitesi Ceza Hukuku U. A. Merkezi (CEHAMER) tarafından 19-20 Nisan 2011 tarihinde ikincisi düzenlenen Çocuk ve Hukuk Uluslararası Kollokyumunda “Yargı Etiği” ile ilgili olarak bir bildiri sunan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Çağatay Üstün kollokyumla ilgili kısa izlenimlerini şöyle aktardı:

“Benim için olağanüstü mutluluk ve onurdu. Etiğin ve ahlakın üst bir değer olduğunun vurgusunu toplumun her katmanında, her meslek alanında yapabilme şansına sahip olmak ve buna değer verilmeye başlandığını görmek bir şeylerin değişmeye başladığını göstergesidir. İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesinin,CEHAMER yapılanmasının çok iyi organize olduğunu bizzat görme şansına sahip oldum. Aynı zamanda hocam olan Prof. Dr. Bahri Öztürk’ün, tüm akademik ve birimlerde hizmet veren personelin bunda büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Toplantıda katılımcı olarak yer alan Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker ve Yargıtay’ın belli dairelerinin üyelerinin de hazır bulunması, yargı sistemimizin ne kadar iyi bir sistem içinde çalıştığını ve alanlarıyla ilgili konulara olan duyarlılıklarının bir göstergesiydi.

Etik her şeyin başı ve öncelini ifade eder. Ardından gelen hukuk da elbette ki bugün için vazgeçilmez bir değer olarak karşımızdadır. Etik ile hukuk arasında belli farklılık ve benzerlik bağlantıları olduğunu da vurgulamalıyız. Etik çizginin kırılma noktalarından itibaren ortaya çıkan hukuk, etiğin başarmak istediği doğru ve yanlış davranış teorisine uygun yaşam biçimlerini kendi iç argümanlarıyla sağlamaya çalışmaktadır. Hukuk etiğin aksine yazılı metinlerden oluşmaktadır. Etiğin insan vicdanına ve karakterine işlenmiş olduğunu düşündüğümüz ilkeleri yazılı değildir. Gerçi bugün için sosyal yaşamın algılanış biçimlerini ve bazı meslek gruplarının işleyişlerindeki sistemi özetlemek için etik kodlar olarak bilinen küçük yazılı metinler ortaya çıkmıştır ancak bunlar hiçbir zaman etiğin yazılı metinlerden oluşması gerektiğinin belirteci değildir. Hukukun üstünlüğü denirken aslında etiğin de üstünlüğüne değinilmektedir. Bu anlamda etik ve hukukun birbirini tamamlayan unsunlar olarak bir arada düşünülmesi gereken yapılanmalar olduğunu söyleyebiliriz. Sonuçta hukukun içeriğini olgunlaştıran ve zenginleştiren unsurlar etiğin temel ilkeleridir. Etik, kendi içeriği itibariyle kalplere ve vicdanlara seslenmesi gereken bir bilim disiplinidir. Etik teori değerler, bilgiler ve görüşler doğrultusunda Ne yapmalıyım? sorusunun cevabını bulmaya çalışırken, konunun özüne farklı yollardan ulaşmayı amaç edinir. Esasında etiksel ve ahlaksal yaptırım her zaman için bir tür ödevsel yaklaşımı ihtiva eder ve ödevsel yaklaşımlar ise buyruksal nitelikte olup pratik bir zorunluluğa dönüşmeyi ön görür. Etiğin kontrol mekanizması insanın kendi iç mahkemesi olarak nitelendirebileceğimiz vicdanıdır. Etik dışı düşünceler ve ahlak dışı eylemler ortaya çıktığı zaman buna karşı yapılabilecek tek önlem, içsel ve dışsal olabilen ayıplama ve hoş görmeme tarzındadır. Bunun yetersiz kalabileceğini düşünebiliriz. Bunda haklıyız ki, insan kendi isteklerini sınırsızca gerçekleştirme arzusu ve isteğinden dolayı Hobbes’ın da değindiği gibi kişisel tatmin ve hazzı sağlamak adına yanlış yollara girmeye başlar. İşte, bu nokta etiğin kırılma ve sonlanması olarak bilinir. Artık bundan sonrasında daha farklı bir etki ve sonuç sağlama gücüne ihtiyaç vardır. Bu da hukuk olarak bilinmektedir. Hukuk, toplumsal düzeni sağlamaya yönelik kurallar bütünü olup, bunu devletin sağlama aldığı bir katlanmaya dayanarak (yani yaptırım’a) yapmaya çalışır. Yasa yapıcılar tarafından ortaya konurken, tüm bunlara dikkat edilerek halkın ihtiyacına ve sorunların çözümünü sağlamaya yönelik yasalar hazırlanmasına çalışmalıdırlar. Zaman içerisinde yasalar da eskiyebilir veya anlamını, değerini yitirebilir. Bu toplumsal yaşam dinamiğinin döngüsü içinde kaçınılmaz bir durumdur. Elbette ki, yasalar değişen insan değerlerini yansıtmak için değişmelidir ve eğer tutarsız görünürlerse Billington’un tespit ettiği gibi bu belki de insan değerlerinin tutarsızlığından ileri gelir. Boğa güreşini yasadışı ilan edip, geyik, tilki, tavşan avına izin vermek tutarsızlıktır. Yasalar her zaman için adaleti korumaya ve güçlendirmeye gayret edecek yapıda olmalıdır. Bunu sağlarken hukukun ve özellikle de yargının bağımsız, tarafsız ve tutarlılık arz eden bir yapı içinde bulunması, ön yargıdan arınmış, akıl ve vicdani kanaate dayanan yargı sisteminin oluşması etik açıdan da en uygun olanıdır. Bu anlamda kimi zaman bürokrasinin ya da siyasi iradelerin etiği ya da hukuk ve yargıyı kendi himayelerine almaya çalışmaları oldukça yanlış bir duruma işaret etmektedir. Bir kere, hem etik hem de hukuk başlı başına birer bilim alanıdır. Sosyal ve mesleksel yaşamın içinde belli argümanlarla varlığını hissettiren bu iki bilimsel alanın bürokratik ve siyasi yapılanmaların etkisi altında tutulmaması gerekir.

Bugün için kabul etmemiz gereken, etik ve ahlak’tan soyutlanmamış bir hukuk sisteminin varlığıdır. Birbirini tamamlayan ve kapsayan böyle bir anlayış hem etiği hem de hukuk yüceltecektir. Yeri geldikçe ve ihtiyaç duyuldukça hukukun etik ile sıkı bağlantı halinde olması ve düşünce ve fikir bağlamında talepte bulunması halinde etik bilimin kayıtsız kalamayacağını bilmeliyiz. Etik ilkelere olan bağlılık büyüdükçe, hukuk sistemi de tümüyle büyüyecek ve daha farklı ve daha kalıcı bir yapıya dönüşecektir.”(21.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

UMUT SÜRECEK, YOLA DEVAM 

Her Şeye Rağmen Etik, 13 Nisan 2011 tarihinde 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde etkinliğini gerçekleştirdi. Proje sorumlusu Doç. Dr. Çağatay Üstün yorumlarını İzmir Kent Rehberi ile paylaştı: Sayın Prof. Dr. Banu Lebe ve Sosyal Kültürel Etkinlikler Sorumlusu sayın Nejla Kılıç’a yardımları için teşekkür ediyorum. Ülkemizdeki etik ve ahlaki kavramlara olan yakınlığın giderek azalmasının ya da eksen değiştirerek farklı şekillerde algılanmasının tesadüf olmadığını anlamalıyız. Sosyal ve mesleki yaşamda gelişen tüm etik olumsuzluklar bireyleri kötü yönde etkiliyor ve yapılması gerekenlerin yapılmadığını gösterir tarzda bir umutsuzluk oluşturuyor. Bunun zamanla düzeleceğine inanıyorum. Zaten çabamız da hep bu yönde olmaya devam edecek. Umut sürecek, yola devam!...(15.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

"HER ŞEYE RAĞMEN ETİK" BİR TÜR UYANIŞ!...

2011 yılı için “Her Şeye Rağmen Etik” projesini başlatan Doç. Dr. Çağatay Üstün, projenin artık belirgin bir ivme kazandığını ve kendi kendisini yenileyerek farkındalığı sağlamaya başlamış bir hareket şekline dönüştüğünü İzmir Kent Rehberine açıkladı. Dr. Üstün’ün tespitleri şöyle: Evet, belki de bunu ilk önceleri bir hayal gibi nitelemek de mümkündü. Ancak hayal kurmadan ne başarılabilir ki? Geçmişte yazdığım bazı notlarıma ve açıklamalarıma baktığımda fark ettim ki, her şeye rağmen etik kavramı yaklaşık 5 yıldır kafamı meşgul eden bir şeymiş.  Zaman içinde bir olgunluk süreci yaşandı sanırım. Her Şeye Rağmen Etik için 2011’in bir başlangıç olmasının özel bir anlamı yok. Biraz hayal kurmak biraz cesaret, biraz özgüven ve biraz da “tamam, şimdi” diyebileceğiniz bir zaman dilimi… Gerisinin kendiliğinden ortaya çıkmasını beklemek yeterliydi. Ocak 2011’de bu projenin tanıtımını yaparken olumlu beklentisi olanlardan daha fazla sayıda olumsuzluklar ileriye sürenler vardı. Hayalcilik diye nitelendirenlerin de sayısı az değildi. O gün de bugün de hepsine saygı duydum ve hiç içerlemedim. Çünkü yapacağım şeye odaklanmıştım ve bunun verdiği azimle yola çıkmak üzereydim. Birilerinin beni ya da yapmak istediklerimi anlamasını bekleyemezdim.

Göreceksiniz, Her şeye rağmen etik bir hayal olmaktan hızla çıkarak, gerçeğin tam ortasına yerleşecek ve bizlerin gözlerini kamaştıran bir ışık olarak çevresini aydınlatacak. Sadece benim diye sahiplenilmeyen, aksine herkesin ortak sebebi olan bir kavram haline gelecek.

Biliyoruz ki, giderek etiksel düzlemden hızla uzaklaşmaktayız. İki yüzlülüğe dayanmış ve sadece kendi çıkarlarını düşünen insan iletişimlerinden rahatsızlık duyduğumu ifade etmeliyim. Paylaşımdan uzak, sadece kendi dairesini çizmeye çalışan insanlardan olmamalıyız. Paylaşmanın zorlaşmasının farklı nedenleri var elbette. Bir kere yaşam denilen olgunun içerisinde yer alan ekonomik ibarelerin insan üzerindeki baskılayıcı unsurlarının varlığı bunun için önemli bir etken. Kimilerine göre “para konuşur” ve onunla her şey yapılabilir. Ben tam aksini savunuyorum. Evet, paranın da konuşabileceği yerler var ama bunun sınırlı olabileceğini göz ardı ediyoruz. Sizin için çok değerli ve sevdiğiniz bir insanı büyük miktardaki para ile değişebilir misiniz? Buna evet diyenler çıkabilse de aslında bu sorunun cevabı belirgin bir şekilde hayır’dır.  

Bugüne kadar nasıl yaşamışsak yaşayalım, artık bir şeyleri değiştirmenin zamanı geldiğine inanıyorsak, bunu başarmak için yola çıkma zamanın da geldiğini görelim. Devir sadece kendimizi düşüneceğimiz bir devir değildir. Çevremiz için neler yapıyoruz ya da yapmalıyız? Hepimizin bir arada olması gerektiğini bilerek ve bir arada olmanın bir olmaktan daha fazla anlam kazandıracağını anlayarak her şeye rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen etik düşüncede ısrarcı olmak gerektiğini bilelim. Kırgınlıklara, sıkıntılara, üzüntülere, düşmanca tavırlara son vermeliyiz.

Bundan sonrası uyanıştır… Bundan sonrası etiğin yükselişe geçişidir…(11.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

“HER ŞEYE RAĞMEN ETİK” PROJE OLMANIN ÖTESİNE GEÇMEK ÜZERE…

  2011 yılını Her Şeye Rağmen Etik diyebilmek bir fırsat doğduğunu belirten Proje sorumlusu Doç. Dr. Çağatay Üstün konferanslara katılımlardan ve çevreden algıladığı kadarıyla bu projenin giderek proje olmaktan öte, gerçeğe dönüşmeye başlamaya hazır bir ivme haline geldiğini ifade etti. Dr. Üstün’ün yorumları şöyle: “Her Şeye Rağmen Etik küçük bir cümle ama bu cümlenin anlamı kendisini o kadar hızlı bir şekilde aşıyor ki, şaşırmamak elde değil. Etiğin sosyal düzlem içinde yayılması adına bir şeyler yapabilmek istiyorduk. Bunu hedeflemek için yola çıkıldı. Bugüne kadar ki olanlar için değil, bundan sonrakiler için, ne şekilde olursa olsun etik diyebilmek istiyoruz. Birbirimizi itip, dışlamak, acımasızca eleştirmek, kıskançlıklar içinde türlü oyunları hedeflemek yerine bir şekilde bir yerden başlanması gerektiğini vurgulamalıyız. Her şeye rağmen etik… bir tür ivme haline doğru değişim geçiriyor kanımca. Projenin ivmeye dönüşmesi yaşamın içine dahil olmak adına sevindirici gerçekten. Çevremdeki gözlemlerimde bireylerin etik olan hangisi, etik ikilemi nasıl çözebilirim şeklindeki yaklaşımlarına tanık oluyorum. Bu çok güzel bir gelişme. Herkesin kendisine göre bir etik anlayışı vardır yaklaşımını terk etmeliyiz. Önemli olan bireyin yapacağı hareket için hissettiği niyetidir. İyiyi, doğruyu, güzeli hedeflemiş bir niyeti etik ve ahlak dışı olarak nitelendiremeyiz. Art niyet, dedikodu, iftira ve vicdansızlıktan uzak olan her şey aslında bir o kadar etiğe yakındır. En etik olandan önce etik olanı düşünce sistemimize yerleştirmek durumundayız. 2011 yılının Ocak ayından bu yana 4. ayımızda bu duygular içinde olmak ve aşama kaydetmek mutluluk verici. Herkesi bu ivmenin anlamıyla sevgi ve saygıyla kucaklıyorum. Sevgiye, saygıya ve ötesi manevi duygulara o kadar ihtiyacımız var ki aslında. Sanıyorum ki, uzun yıllar olaylara ve yaşama mekanik, ekonomik bir bakış açısıyla yaklaşıldı. Duygular katılaştı, düşünce sisteminin akışı bozuldu. Sabit fikirli olmak ve donmuş düşünce sistemlerine mahkum kalmak bizleri yordu. Artık tohumun ve tomurcukların çatlama zamanı gelmiştir. Özellikle bahar aylarında olmamız sebebiyle yeşillenmeye başlayan doğada bu dediğimizi çok daha kolay fark etmek mümkündür. Amaç insanı ve onunla barışık olan doğal bir çevreyi yeniden ortaya çıkarabilmektir. Bu arada ilk kez Bornova Belediye Başkanı sayın Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır ve Konak Belediye Başkanı sayın Dr. Hakan Tartan’ın da bu projenin ivmesine olumlu destek sunmaları, eğitimsel ve kültürel öğelere artı puan kazandıran böyle yerel yöneticilerin varlığı benim için ayrı bir onur kaynağı olmuştur. Her Şeye Rağmen Etik devam ediyor… Nisan döneminin konferans takvimi yeni belirleniyor ve bu ay daha çok bilgilendirme tarzındaki bu tip açıklamalara yer veriyoruz. 13 Nisan'da 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde bir konferansımız var. Bunun düzenlenmesinde 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinin yanında İzmir Tabip Odasının da katkısını unutmamak gerekiyor. Mayıs dömeninin Etik Günü ve Haftasının bulunduğu ay olması itibariyle de daha yoğun olacağını düşünüyorum.Yeni sürpriz konferanslarımızın duyurusunu zamanı yaklaştıkça yine sizlerle paylaşacağız.”08.04.2011

--------------------------------------------------------------------------------------------------

ŞİMDİ SAYGI ZAMANI...

"Her Şeye Rağmen Etik" projesi çerçevesince gittiği konferanslara paralel olarak etik farkındalık ve bilinç oluşturabilmek amacıyla yaptığı açıklamalarını sürdüren Doç. Dr. Çağatay Üstün'ün bu kez değindiği konu, şimdi saygı zamanı... Üstün'e göre; sevgiyi bir hiç uğruna kendi çıkarları için acımasızca harcayan insanlığın elinde kalan son duyguyu, yani saygıyı da yitirmemesi gerekiyor. Saygısızlığın her türlüsüne karşı durmak zorundayız. Geçer akçenin para ve paranın getirdiği kuvvetler olmadığını vurgulayarak, sevginin kalmış son kırıntılarını toplayarak saygıyla birleştirmeliyiz. Bir yerden başlamak adına, kendimizi saygının temel bir merkezi gibi görerek yola çıkmalıyız. Saygıyı hak edene, bunu koruyana, savunana göstermeliyiz. Saygı, yeniden ve yeniden yaşam bulmalı davranışlarımızda. Sevimli gözükmenin ve sahte tavır takınmanın yerini saygı almalıdır.

 Yoksul insanlara, sevgiyi yitirmişlere, yalan bir dünyanın içine gizlenenlere, açlığın ve yoksulluğun pençesindekilere, savaşlarda tutsak düşmüş esirlere, insan ticaretinin kurbanı olanlara, hepsine saygıyı ve saygınlığı yeniden vermek zorundayız. İnsanlığın utancı hiçbir zaman saygıyı yok etmemeli, saygıyı yok saydırmamalıdır.

Birbiriyle didişenlere, türlü oyunlarla tuzak hazırlayanlara, iki yüzlülükten vazgeçmeyenlere, paranın tutsak efendilerine, yaşama hürmet göstermeyenlere saygının gücünü ve ışığını göstermeliyiz. Çekinerek, ürkerek gösterilecek bir saygının yetersiz olduğunu unutmadan, gerçek olanı sunmalıyız.

Giderek evrensel bir nitelik kazanmaya başlayan saygısızlığın her türlüsüne ve ona destek olan her şeye karşı durmak gerekiyor. Yılmadan ve yorulmadan saygıyı yeniden oluşturmak adına seslenmeliyiz birbirimize: Şimdi saygı zamanı… Sevgiyi, hoşgörüyü yitirerek merhametsizliğe kapı açanların saygıdan yana olmalarının artık zamanı gelmedi mi?(06.04.2011)

--------------------------------------------------------------------------------------------------

ETİK PROJESİNDE 4. AY VE İLK DEĞERLENDİRME

“Her Şeye Rağmen Etik” projesi sorumlusu Doç. Dr. Çağatay Üstün, projenin 3. ayını tamamlayarak Nisan dönemine girdiğini belirtirken, bu konudaki değerlendirmesinde şu konulara dikkatleri çekti:

“Çok önemli bir yıl 2011. Her şeye rağmen etik diyebilmek için bir fırsat yakalandığını düşünüyorum. Bu proje bir hayal gibi başladı ve bugünlere kadar geldi. Etik ile ilgili konularda çok uzun soluklu bir koşu yapabilmek biraz zor. Ancak yine de yorulmadan aynı şevk ve heyecan ile dördüncü aya girmiş bulunuyoruz. Düzenlenen toplantılardan bize kadar ulaşan geri bildirimlerde övgü de eleştiri de var. Övgüler için teşekkür ediyoruz. Eleştiriler yapıcı olduğu sürece dikkate alıyoruz. Ancak yapıcı olmayan eleştiriler için üzgünüz. Çünkü sadece gönüllülük esası ile güçlüklerine rağmen başarıyla yürütülen bu projenin yapıcı olmayan eleştirilerin etkisi altında kalmasına izin veremeyiz.  

Yaşadığımız şu son dönemde var olan sosyal sıkıntıların ve endişelerin arkasında hep etik güvensizlik yer alıyor. Bütün dünya toplumları etik adına olabilecek olumsuz gelişmelerden endişe duyuyor ve çok da haklılar. Bugün için bireysel ve toplumsal iletişimlerde olumluluk anlamında nelerin yapılabileceğini düşünüyoruz. Çıkar çatışmalarının arttığına tanıklık ederken kıskançlık ve çekememezlik gibi duyguların oluşturduğu kötü senaryoları yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Her şeye rağmen etik diyebilmek için zaman kalmamıştı. Artık yola çıkma zamanıydı ve çıkıldı…Daha iyi olanı oluşturabilmek için bazen kendimizi çabanın tam ortasında bırakmak zorunda kalabiliriz. Geleceğin daha etik ve güzel olabilmesi adına yapılabilecek olan neyse onu yapmak için mücadele sürmelidir. Kavga ve hırçınlık isteyenlere sesleniyorum: Artık bu türden davranışların hükmü kalmamıştır. Etik, bir ışık demeti gibi ışıldamaya hazırlanmaktadır. Gözlerimizi kamaştıracak bu ışıktan kaçmadan ona doğru yürümemiz gerektiğini anlamak zorundayız.”

--------------------------------------------------------------------------------------------------

İYİ NİYET İYİ EYLEMİ DE BERABERİNDE GETİRİR!...

28 Mart 2011 tarihinde "Her Şeye Rağmen Etik " projesi kapsamında İTÜ Makine Fakültesinin davetlisi olarak İstanbul'a giden Doç. Dr. Çağatay Üstün'ün bu toplantı ile ilgili yorumları şöyle:

" Benim için onur duyduğum bir gündü. İTÜ Makine Fakültesi öğretim üyesi sayın Prof. Dr. Barlas Eryürek'in isteği üzerine bu toplantı tarihi belirlenmişti. Toplantıya Makine Fakültesi Dekanı sayın Prof. Dr. Ata Muğan'ın da katılması gerçekten çok anlamlıydı. Her iki hocamıza da ayrıca teşekkürü bir borç biliyorum. Mühendislik etiği kapsamında projemize gösterilen bu ilgi önemli bir adımdır. Projenin izmir dışına kadar taştığını vurgulayan bu konferans bize aslında etiksel sürece duyulan ihtiyacın ne kadar fazlalaştığını özetliyor. Toplantıda içerik olarak, etiğin ifade ettiği anlam üzerinde durarak, günümüzde yaşanan etik ikilemlerin ortaya konması ve çözümü üzerinde yoğunlaşıldı. Öğrencilerin dikkatli oluşları ve toplantı sonundaki sorular konuya verilen hassasiyetin bir göstergesiydi. Kabul etmeliyiz ki, giderek yozlaşmaya başlamış ve bozulmaya doğru hızla ilerleyen değerler sisteminin çöküşünü hazin bir şekilde izlemekteyiz. Burada önemli olan, tek bile kalsak, yanımızda dediğimiz kişilerin bile değiştiğini fark etsek de belli bir duruş sergileyebilmektir. Bunun için bize gerekli olan vicdan, akıl, erdemli olma çabası ve cesarettir. Toplantıda bir öğrencimizin sorduğu bir soru beni oldukça etkiledi. En etik olanı mı yoksa etik olanı mı yapmalı? Aslında böyle bir çelişki içinde olmanın gereği yoktur. En etik olanı yapmayı düşünmek elbette ki hepimizin ortak hayalidir. Ancak bugünün koşullarında ve bugünün yozlaşmış değerler sistemi içinde etik olanı yapmak bile değerli kabul edilmedir. Sonuçta önemli olan yapılmak istenen için hissedilen iyi niyettir. İyi niyet iyi eylemi de beraberinde getirecektir. Ayrıca dünya üzerindeki ülkelerin yöneticileri de etik olanın yapılması için teşvik edici rol üstlenebilmeli ve kendileri de bunun bir parçası olabilmelidirler. İnanıyorum ki, yakın bir gelecekte etik olanın düşünüldüğü ve ahlaki olanın uygulanmaya başladığı bir dönem yaşanacaktır. İnsanlık artık bunu çok büyük bir arzuyla talep etmektedir. Umutsuzluk içine düşülmemelidir. Projemizin bir anlamı da bunu vurgulamaktır. Toplumsal yönden etik bir bilinç ve duyarlılık oluşturabilmeyi hedefliyoruz. İnsanların birbirlerinin açıklarını yakalamak için uğraşmadığı, kötü niyetin hakim olmadığı, bireyin özel yaşamına saygı duyulduğu, sevginin yüksek oranda artırılarak paylaşıldığı bir sisteme ihtiyaç vardır. Bunlarla ilgili sorgulamayı bizlere etik bilimi sağlayacaktır. İşin özü, ne olursa olsun, nasıl bir durumla karşılaşılsa karşılaşılsın, her şeye rağmen etik diyebilmektir..."(Yayın Tarihi:29.03.2011)

 

--------------------------------------------------------------------------------------------------

 “HER ŞEYE RAĞMEN ETİK PROJESİ” İSTANBUL’DA!...

Ocak 2011’den itibaren başlayan “Her Şeye Rağmen Etik Projesi”nin sorumlusu Doç. Dr. Çağatay Üstün, proje kapsamında konferans vermek üzere 28 Mart 2011 tarihinde davet edildiği İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makine Fakültesinde olacak. Doç. Dr. Üstün'ün konu hakkındaki görüşleri şöyle: “Artık geri dönüşü olmayacak bir şekilde bu proje kendi yolunda emin adımlarla ilerliyor. Sanki bir çocuğun ilk yürüyüşlerine tanık oluyoruz. Tamamen gönüllülük esasına dayanarak yola çıkıldı. Her hangi bir yerden destek ve sponsorluk söz konusu değil. Zaten etik anlamda doğru olan da budur. “Herkesin Projesi” haline dönüşmeye başlaması, sahip çıkılması ise bir sevindirici gelişme. Çünkü, sonuçta etiğin evrenselliği ve her yere yayılması söz konusudur. Bu projeye katkı sağlayan ve sağlayacak herkese tekrar teşekkür ediyorum. Özellikle her türlü yönetim kademesindeki kişilerin bu tür çalışmalara destek vermesi ve kendi kurumlarında etik ile ilgili birimleri oluşturması gerekmektedir. Bu konuda çaba sarf etmek isteyenlere  yol göstericilik açısından kendi anabilim dalımız olarak nasıl bir sorumluluk üstlenmemiz gerekiyorsa yapmaya hazırız. İlerleyen zamanlarda projenin başarısı doğru yolun bulunmasını ve fark edilmesini kolaylaştıracaktır. İlk kez proje kapsamında İzmir dışından bir teklif alarak İstanbul’a gidiliyor. Bundan büyük onur duyuyorum.”22.03.2011

 
"Her Şeye Rağmen Etik" Projesinin yeni Konferansı izmir Bornova Acil Yardım ve Travmatoloji Hastanesinde 13 Mayıs 2011 tarihinde gerçekleşecektir. izmir Kent Rehberi olarak etik bir duyarlılık ve bilinç oluşturulmak için çıkılan bu yolda çaba gösteren Doç. Dr. Çağatay Üstün'e başarı dileklerimizi tekrar ediyor, bu konuda artmaya başlayan ilgi ve övgülerin daha da artmasını bekliyoruz.
  

"Her Şeye Rağmen Etik" projesi kapsamında etik bir duyarlılık ve bilinç oluşturmayı hedefleyen Doç. Dr. Çağatay ÜSTÜN 16 Mayıs 2011 tarihinde Adnan Menderes Üniversitesi Aydın Sağlık Yüksekokulu'nun davetlisi

olarak bir konferans verecektir.

Yorumlar - Yorum Yaz
Üyelik Girişi
DUYURU
booked.net