"Edebiyat bütün çeşitleriyle masalla başlar, masalla biter"diyen Nâzım Hikmet’in çocukların hayal dünyasından büyüklerin gerçek dünyasına uzanan, 100 Temel Eser’de de yeralan masalları okurla buluşuyor. Usta yazarın çağdaşla gelenekseli kaynaştıran zengin anlatımı, Sonunda, hep iyiden yana dönecek dünya... Nazım Hikmet'ten umut üstüne unutulmaz bir masal... Sevdalı Bulut, sevdanın, dostluğun, bağlılığın ve iyiliğin kazandığı bir dünya resmi. Kim asmak istemez ki bu resmi kalbinin duvarına. "Ayşe kızın ela gözleri gün ışığıyla doluydu. Sırma saçları pırıl pırıldı. Eliyle güvercini seviyordu ki işte tam bu Sırada Bahçeye bir Gölge düştü, ama çok durmadı Gölge, ortalık yine ışıklandı çünkü bulut belirdi gök yüzünde. Ayşe kızda bulutu gördü; kendini kurtaran bulutu...
Derviş Ney’ini üfledi, bu sefer dünyalar güzeli, on beş yaşında bir kız çıktı. Adı Ayşe idi. “Emret, derviş baba” dedi. Derviş baba “sağol” deyip sırtını sıvazladı. Ayşe bir tüy oldu, uçtu geldi Ney Ülkesi’nde bir bahçenin İçine.. Kara Seyfi geldi, “bu bahçeyi bana sat” dedi. “Satmam” dedi. Bir tavşan geldi, Kara Seyfi’nin atının ayağını ısırdı. Kara Seyfi yere düştü. Ayşe Kız’ın bahçesinden bir ak güvercin gelip Kara Seyfi’nin iki kaşının orta yerine pisledi. Kara Seyfi kızdı. Kara Seyfi, okunu yayını alıp kuşun peşine düştü… Derviş neyini üfledi. Bir bulut çıkıp yükseldi, gitti gitti Ney Ülkesi’ne. Aşağıda bıyıklarını temizleyen tavşanı gördü. Bulut, bu işe çok güldü. Tavşanı sevdi. Dost oldular. Bu esnada Kara Seyfi, ak güvercini arıyordu. Gördü de. Yayını gerdi. Tam okunu atacaktı ki, bulut bu duruma kızdı. İndi Kara Seyfi’nin tepesine, koydu onu karanlığın içine. Güvercin de kaçıp kurtuldu. Tavşan ile ak güvercin Ayşe Kız’ın yanma geldiler. Bulut onları gördü. Gitti geri geldi. Ayşe Kız’ı görünce geri dönmüştü. Bulut böylece Ayşe kıza sevdalandı. Artık Ayşe Kız nereye, bulut oraya… Kara Seyfi, gizlice geldi. Ayşe Kız’ın bahçesine girerek, deve dikeni hariç, güzelim çiçekleri kesmeye başladı. Bulut yukarıdan bunu gördü. Ayı gönderdi aşağı. Yıldızları da arkasından. Kara Seyfi kaçmak zorunda kaldı. Ayşe Kız sabah bahçeye girdi. Baktı ki harap olmuş. Deve dikenini de söküp attı. Deve dikeni bir yılan oldu tekrar bahçenin yanına geldi. Bu arada Kara Seyfi’de yeniden gelmişti. Bulut bunu görünce, bir hayalet olup Kara Seyfi’yi kovaladı. Kara Seyfi, deve dikeni ile birlikte gitti. Gide gide, kuraklık ülkesine varıp, bir çuval toprak aldılar. Ordan rüzgâr ülkesine gidip, küpü esen yelle doldurdular. Rüzgâr yüklü oldukları için kırk üç günlük yolu üç günde aldılar. Geldiler Ayşe Kız’ın bahçesinin önüne… Ayşe Kız, tavşanla ak güvercin yanında, uyuyordu. Kara Seyfi, toprağı bîr serpti, bütün bahçe kurudu. Ayşe Kız uyanınca bir de ne görsün; bahçe diye bir şey kalmamış. Kara Seyfi “haydi, sat bana” dedi. “Satmam” dedi. Bulut geldi. Bu sefer de rüzgârı saldılar. Gökyüzünde, rüzgârla bulutun savaşı başladı. Deve dikeni de buluta saldırınca, güvercin boş durmayıp, o da deve dikeninin parçalamaya başladı. Rüzgâr tek kalınca yoruldu. Savaşı bulut kazanmıştı. Ama bulutunun da artık bulut olarak kalması zordu. Bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. Bahçe, yavaş yavaş eski halini aldı. Kara Seyfi, bahçede sırılsıklam olmuştu. Bu sırada ak güvercin, rüzgârın peşine düşüp geri çağırdı. Rüzgâr Kara Seyfi’ye hınç doluydu. Öyle bir esti ki, Kara Seyfi ayakta duramaz oldu. Ata bineyim dedi, kır at çifteledi. Rüzgâr Kara Seyfi’yi önüne katıp, görürdü bir uçurumdan aşağı attı. Ayşe Kızın bahçesi tekrar eski halini aldı. Ama Ayşe kız, bulut yok oldu diye üzgündü. Ak güvercin ve tavşan, “üzülme sevenler ölmez” dediler. Havuzu gösterdiler. Havuzun üzerinden ince bir buğu göğe doğru yükseliyordu. Bir müddet sonra Sevdalı Bulut, gökteki yerini alıp, aşağıdakilere öpücükler göndermeye başladı. HIZIR: Bir varmış, bir yokmuş. Bir padişah “Hızır’ı bulup getirene dilediğini vereceğim” diyerek, sokaklara tellâllar çıkartmış, Hızır’ı kim bulacak? Hızır ancak ve ancak, Hıdrellez Bayra-mı’nda yeryüzüne iner ve sadece çok iyi insanların gözüne gözükür. Padişah istedi diye Hızır bulunur mu? Çok yoksul, çok çocuklu fakir bir adam padişahın huzuruna çıkmış, yüklüce bir para isteyerek kırk gün içinde Hızır’ı bulacağım demiş. Kırk gün geçmiş, padişah çağırtmış: “Hızır’ı buldun mu?” Adamın cevabı: “Bulamadım padişahım, çoluk çocuğumu açlıktan kurtarmak için yalan söyledim.” olmuş. Padişahı aldatan bu adama verilecek cezayı vezirleri iler konuşmuş. Birinci Vezir “kırk parçaya bölmeli”; ikinci vezir “derisini yüzmeli”; üçüncü vezir ise “sebebini anlamalı ve bağışlamalı” demiş. Bu arada bir çocuk, durmadan “herkes mesleğine göre” diyormuş. Padişah sorunca, birinci vezirin daha önce kasap, ikincisinin yorgancı, üçüncü vezirin ise ırgat olduğunu, ırgat olanın açlık nedir bildiği için bağışlanmasını istediğini söylemiş. “Sen kimsin?” dîye sorunca padişah, “Hızır’ım, şu yoksul adamla, üçüncü vezirin gözüne gözükmek için geldim” demiş ve elini kolunu sallayarak çıkıp gitmiş.
Bir varmış, bir yokmuş. Gökte uçan, dağda gezen bir karga varmış. Bir gün ayağına bir diken batmış. Çıkarıp bir kocakarıya göstermiş. “Sakla, sonra gelip alırım” demiş. Kocakarı, birkaç gün saklamış. Sonra da şamdanını yakarken yanlışlıkla dikeni de yakmış. O anda karga gelip dikenini istemiş. “Yandı, ne yapayım” demîş. Karga çıkmış evin karşısında bir dala. Başlamış “ya şamdan, ya diken” diye bağırmaya. Saatlerce bağırınca, kadın kurtulmak için şamdanı vermiş. Karga almış şamdanı, varmış başka bir yaşlı kadının yanma. “Sakla” diyerek şamdanı vermiş. Yaşlı kadın, şamdanı yakarak ahırına inmiş. İnek bir tekmede şamdanı kırmış. Karga gelmiş istemiş. Tuz buz olduğunu öğrenince, “öyleyse ineği ver” demiş. Kadın kulak asmamış. Karga da çıkmış bir dala: “Yaşamdan, ya inek” diye bağırmış da bağırmış. Kadın bakmış kurtuluş yok, ineği vermiş. Karga ineği alıp, başka bir kocakarıya götürmüş ve “bunu sakla, gelip alırım” demiş. Aradan günler geçmiş, karga gelmemiş. Kocakan da ineği kesip, oğlunun düğününde ziyafet çekmiş. Karga düğün bitiminde gelip ineğini istemiş. “Yok” cevabını alınca da, bu sefer, “gelini ver” demiş. Tabii ki vermemişler. O da çıkmış bir dala, başlamış bağırmaya: “Ya inek, ya gelin!” Saatler sürmüş. Sonunda gelini kargaya vermek zorunda kalmışlar. Almış gelini düşmüş yola. Gelmiş dağ başındaki bir çobanın yanma. “Ver kavalını, al gelini” deyince, çoban bakmış gelin güzel. Razı olmuş. Karga da başlamış kavalı çalmaya: “Dikeni verdim, şamdanı aldım, Şamdanı verdim, ineği aldım, İneği verdim, gelini aldım, Gelini verdim, kavalı aldım, Düttürü düt de, düttürü düt…” Etiket: Sevdalı Bulut, Sevdalı Bulut Özeti, Sevdalı Bulut Konusu, Sevdalı Bulut Masalı Oku, Sevdalı Bulut Kitabı, Sevdalı Bulut Kitabı İle İlgili Soruları, Sevdalı Bulut Kitap Özeti Kısaca, Sevdalı Bulut Pdf, Sevdalı Bulut Kitabı Fiyatı, Sevdalı Bulut Kaç Sayfa, Sevdalı Bulut Kitabı Oku, Sevdalı Bulut Kitabının Konusu, Sevdalı Bulut Masalı, Sevdalı Bulut Kitabı Fiyatı, Sevdalı Bulut Kaç Sayfa, Nazım Hikmet Sevdalı Bulut Pdf, Sevdalı Bulut Tiyatro. |